Kadından Kentler
Kitabın Künyesi:
"KADINDAN KENTLER"
Murathan MUNGAN
Metis Yayınları
290 Sayfa
Murathan MUNGAN’ın on altı kentte
geçen, on altı kadın hikayesini anlattığı bir öykü kitabı olup, okuru adeta edebi anlamda bir Türkiye turuna çıkarmaktadır.
İlk hikaye İzmir’de başlıyor, İzmir’in Kordon boyunda uçarı bir neşeyle yürüyen Nurhayat orada aniden yaşadığı bir olay ile hayata bakış
açısı bir anda değişiyor. Nurhayat, emin olduğu şeylerden aslında
emin olmadığının farkına varıyor. Bu hikaye ‘Emin Olma’ kavramına bir gönderme niteliği taşıyor.
Adana’da geçen hikayede ise
Emine’nin gözünden bir zamanlar pek çok ortak yön bulduğumuz kişilerin, araya
giren mesafeler ve geçen zamanın erozyonu ile nasıl uçurumlar açabildiğini ve yabancılaştığını görüyoruz. Bu hikayede yazar, Emine’nin iç sesinden sanata yönelik şöyle bir
eleştiri de yapmış; ‘Konusunu,
olaylarını, sonunu, her şeyini bildiği Madam Bovary’ yi yeniden okumak gibi bir
şey bu diyor, ve nasıl oluyor da yazılmış bunca öykü, bunca roman hiç
okunmamış, hiç yazılmamış, bütün o filmler hiç seyredilmemiş gibi olabiliyor! diye
düşünüyor. Böyle durumlarda derin bir umutsuzluğa kapılıp, sanatın hayata hiç
yardım etmediğini düşünesi geliyor insanın.."
Doktor Sevgi ile Trabzon’a götürüyor
bizleri. Bu hikayede Doktor Sevgi’nin
gözünden tüm önyargılara rağmen okuyarak kendi yolunu çizen bir kadın ile
kolunda yarınlara olan inancın sembolü Trabzon burması olduğu halde hayatına son verebilen başka bir
kadının yaşamlarının kesişmesini okuyoruz.
Doktor Sevgi ile ölen diğer kadının birbirlerine olan benzerliklerini ve Doktor
Sevgi’nin ölen kadının yerinde olma ihtimalinin aslında ne kadar mümkün
olduğunu görüyoruz.

Murathan MUNGAN hikayelerine Amasya, Ankara, Samsun, Sinop,
Afyon/Denizli, Kırşehir, Diyarbakır, Erzurum, Kayseri, Gümüşhane, Mersin ve
İstanbul ile devam ederek bu şehirlerde geçen kadın hikayelerini anlatmış.
Yazar, bu hikayeleri yazmak için
bir Türkiye turuna çıkmış. Gittiği şehirlerin ruhunu hikayelerine taşımış,
tıpkı şu paragrafta olduğu gibi; ‘ Diyarbakır surlarından konuşmuşlardı bir
akşam. Ne zaman hatırlasa, Rojda’nın zeytin karası gözlerinin çakmaklı ışığı
hala gözlerini alır Aslı’nın. ‘Surları
ayakta tutan üst üste yığılmış taşlar, kirişler, sütunlar değil ki;
hikayelerdir, şehrin hikayeleri…O kadar güçlü, o kadar sökülüp alınmaz
hikayeler ki bunlar…Bu yüzden ayakta kalıyor bu şehir, bu surlar , bu halk…’
demişti. Sadece şehriyle övünür gibi söylemiyordu. Taşın, toprağın, surların
hakkı yenmesin diye anlatıyordu sanki…’ (Sayfa:208)
ÖNEMLİ NOT. Bu yazı daha önce ve ilk kez "Atakent Dergisi"nde yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder