İSTANBUL KIRMIZISI
İstanbul Kırmızısı yönetmen olarak
tanıdığımız Ferzan Özpetek’in ilk romanıdır. Kitabında İstanbul’u anlatırken ‘Oysa benim için İstanbul rengarenk bir
şehir; İznik çinileriyle sarmalanmış Rüstem Paşa Camii mavisidir. İnsanda
uçurtma olma arzusu yaratan kimi günlerin gökyüzü mavisi..’ gibi görsel
anlatımlara sıkça yer vererek, renkli bir sinema filmi tadında roman yaratmış.
Anlatım tekniğinde okura renkleri anlatırken, bir sinemacı bakışı ile okumayı
görsel şölene dönüştürmüş. Günümüz İstanbul’unda geçen romanda, Ferzan Özpetek’in filmlerinden aşina olduğumuz
yaşayan, farkında, sorgulayan ama bir o kadar da hayata sarılan ve kendini
yaşamın akışına bırakan insan karakterleri barındırıyor. Sade anlatımı ile okuru çok kolay içine çeken
bir kitap olmuş.
İstanbul’dan uzun yıllar uzak
kalmış bir yönetmenin eski mahallesine dönüş yolculuğu ile başlayan hikaye,
karakterin zihnindeki geri dönüşlerle dünün ve bugünün İstanbul’ unu önümüze
seriyor. Roman, birkaç farklı karakterin hikayesini anlatırken, anlık
kesişmelerle okura sürprizler yapıyor. İstanbul’ a iş gezisi amacıyla gelen iki
ailenin başlarına gelen olaylar ağını anlatan hikayede Anna karakterinin yaşadığı değişim
romanın akışına heyecan katarken, belki biraz sıradışı gibi görünebilir. Ama zaten film gibi roman olduğu için olağan karşılayacağınız bir durum.
Kitabın adı olan ‘İstanbul Kırmızısı’ ismini
yazar, annesinin kendisinden istediği kırmızı ojeden esinlenerek oluşturduğunu belirtmiş.
Yazarın filmlerini izleyenler için kırmızı imgeler tanıdık gelecektir. Kitabın
kapağını oluşturan fotoğraf da annesinin bir fotoğrafıymış. Yazar, İstanbul’ u
renklerle anlatmış demiştik ya, romanda; Simit arabalarının kırmızısı, Boğazın
gün batımı kırmızısı, Tamvayların kırmızısı hatta Kitabın yazıldığı dönemde Gezi
Parkının kırmızılı kadını, İstanbul’un renkleri olarak tanımlamış. Kısacası
Ferzan Özpetek’ e göre İstanbul’ u en iyi anlatan renk; kesinlikle ‘kırmızı’
Yazar, bir sinemacı olarak hikayenin
içinde Emek Sineması’na da yer vermeyi unutmamış.
Uluslararası camiada sinema alanında tanınan
yönetmenin bu romanı İtalya' da ‘Rosso İstanbul’ adıyla yayınlanmış. Bu
tür kitapların çoğalmasını, bizim
kodlarımızı bilen ama evrensel bakış açısına sahip sanatçılarımız tarafından
harmanlanıp, bize ait temaların yerli
yerinde işlemesini sanat ve estetik gelişimimiz açısından değerli buluyorum. Asla ve sadece Uluslararası tanıtım açısından
değil.. Sanatçının aldığı bu sorumluluğun
okur tarafından sahiplenilmesi ümidiyle…
Romanda yer alan "Laleler" başlıklı
bölümden İstanbul’un lale zamanına yakışan güzel bir bölüm ile yazıyı bitirmek
yerinde olacaktır; ‘Dedesi sürekli, ‘Çiçeklerden ders al,’ derdi. ‘Sabırlı olmayı,
beklemeyi çiçeklerden öğren.’ Çünkü çiçekler dondurucu kışın ardından
ilkbaharın geleceğini bilirler’ (Sayfa:24)
Not: Bu yazı Atakent Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Saygılarımla,
Yorumlar
Yorum Gönder