
- Kuyu gibi hem derin hem dardır İstanbul. Kimisi onun derinliğinde sarhoşlanır, kimisi darlığında sıkılır. (s.38)
2. Her derde merhem olacak bir söz bulurdum böyle anlarda. "Umut, vardan iyidir," dedim, elimle mazgaldan gelen ışığı göstererek, "umut, vardan iyidir." (s.47)
3. Bir kenti tanımak üç gün,bilmek ise üç kuşak alırmış. (s.47)
4. İnsanların ruhunu biliyordum. Gerçeği ister, ama gerçeği anlamazlardı. (s.56)
5. "Biz kent mağduruyuz," diye devam etti. " Ya yoksuluz ya mutsuz, çoğu zaman ikisi birden." (s.59)
6. Bazı insanlar yalnızlıktan kaçarken, bazıları yalnızlığa kaçardı. Berber Kamo da şu daracık hücrede sığınacak yer arıyordu." (s.81)
7. Acı çekeceksem İstanbul'da acı çekmeli, öleceksem İstanbul'da ölmeliydim. (s.89)
8. Bir insanın neye güleceğini bilmek, onu tanımanın bir yoluydu. (s.95),
9. İnsan bir sarhoşken bir de gülerken geleceği unutur, hayatı umursamazdı. Acı çekerken zamanın durması gibi, gülerken de zaman dururdu. Geçmiş ve gelecek silinir, an denen sonsuzluk kalırdı (s.95)
10. İnsan, iradesiyle gelmediği bu dünyada kendi varlığını keşfetmekle değil var etmekle yükümlüydü.(s.96)
11. İstanbul'un tuhaf yanı, cevaplardan çok soruları sevmesiydi. Mutluluğu karabasana çevirebilir, veya tersi, umutsuz yatılan bir gecenin ardından sevinçli bir sabahı başlatabilirdi. Belirsizlikten güç alırdı. Kentin kaderi diyorlardı buna. (s.101)

12. İstanbul bir şeyin parçası değil, parçaların toplandığı bir bütündü. (s.126)
13. Hücredeki tek ölçümüz acıydı. Acının yokluğu, mutluluk demekti bize. (s.127)
14. Sıradan İstanbullulara benziyorduk. Ya dünü özlüyor ya da yarını hayal ediyorduk. Bugünü yok saymaya çalışıyorduk. (s.152)
15. Eskiden komşusu açken tok yatmaktan rahatsız olanlar, çareyi bulmuş, başka mahallelere taşınmışlardı. (s.165)
16. İstanbul'un insanı da İstanbul'a benziyordu. Topraktan, ateşten, sudan ve nefesten doğmuştu. Çelik gibi set, cam gibi kırılgandı. (s.167)
17. Şimdiye kadar hücrede mutluymuşum, haberim yokmuş. Acı çeksem de, inleyip kan tükürsem de mutluymuşum. Sırrımı seviyor muşum. İnsan mutsuzluğu bilir, ama mutluluğu her zaman fark edemezmiş. Şimdi anlıyorum bunu. (s.177)
18. Ölümün diliyle konuşan ve insana arzunun sınırsızlığı yerine gerçeğin sonsuzluğunu vaat eden kim kalmıştı şairlerden başka. (s.190)
19. "Güzellik nedir?" sorusuyla karşılaşsaydım, kağıda Mahizer'in resmini çizer, altına da şunu yazardım: "Ulaşılamayan güzellik veya aşk, suyun ne olduğunu bilmeye ama susuz kalmaya benzer." Suyu biliyor susuz kalıyordum.(s.196)
20. Bir gün buradan çıkıp İstanbul'u birlikte gezeceğimizden söz etti. Güzel hayaller, ya kalbi kırık aşıklar ya da ölümün kıyısındakiler içindi. Küheylan Dayı elimi tutarken sona yaklaştığımı görüyordu. (s.202)
" Cehennem, acı çektiğimiz yer değil, acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir." -Hallac-ı Mansur (Kitabın arka sayfasından)

Yorumlar
Yorum Gönder